"Ürün" - "Marka" - "Sevgi" Üçlüsü...


Uzun süredir vardığım kanı şu; Markanın tercih edilebilirliği en çok reklamlar ile artar. Öyle olmasaydı zaten, dünyanın en büyük ve değerli markası olan Coca-Cola, reklamlarda bu kadar yer almazdı. Son dört yıldır üst üste Dünyanın En değerli Markası olan Coca-Cola, halen tv de en çok reklamları yayınlanan marka da ayrıca.

İçinde bulunduğumuz yüzyıl içerisinde, insanlar artık gereksinimlerini duyguları ile birleştirip ürünler arasındaki tercihlerini bu yönde yapıyorlar. Binlerce ürün arasında tüketici, kendine duygu olarak en yakın hissettiğine yöneliyor. Artık gerçekten markalar ve tüketiciler arasında bir sevgi bağı var. İşte tam bu noktada, [Brand Box] ın yaptığı bir sunumdaki sözü aklıma geliyor; "Coca-Cola da bir içecek, Pepsi de. Ama ben Coca-Cola dan başka bir cola içemem. Çünkü Coca-Cola yı seviyorum." Bende çok seviyorum Coca-Cola içmeyi. Bir restoranta gittiğimde isteğim yemeğimin yanında asitli bir içecek içmek değil Coca-Cola içmek. Coca-Cola yoksa başka bir marka içmem. Bir başkası da Pepsi içer, bir başkası da dini düşünceleri yada milliyetçi duygularından dolayı Amerikan ürünlerini veya yabancı markaları tercih etmez. Tercih etmeme nedeni ne? Sevmiyor çünkü o markaları! O zaman şunu diyebilir miyiz?
-----------
"Ürüne Ruhunu Veren Marka dır ve ruhlarını bulan bu ürünler kendilerini tüketiciye reklamlar ile sevdirirler."
-----------

İşte tam bunları düşünürken bir reklam dikkatimi çekti. Sektörel bir marka. Braun. Ve yeni ürünündeki sloganı;
"Braun, Yemekleri Sanata Dönüştürür".

Çok basarılı bir reklam. Ürünler ne kadar küçük ve az seçilebilir. Tüketicinin duygularına hitap ön planda. Bana kendini sevdirmeyi başardı bu marka.